Bugün sizlerle izninizle birkaç
tespitimi paylaşacağım ve ardından özellikle son tespit hakkında görüşlerinizi
bekliyor olacağım. Bu konu benim için çok önemli ve sizlerin de konuya nasıl
baktığınızı gerçekten çok merak ediyorum...
Tespitlerimden ilki iktidar için
söylenegelen hani şu hakim söyleyiş ‘Bunlar dini kullanarak halkı uyutuyorlar
yahu!’ ile ilgili. Peki halka ne istediği soruldu mu? Neydi halkın istediği?
Namaz kılan bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan değil miydi? O zaman bu söylemi
artık dilimize pelesenk etmekten vazgeçip gerçekle yüzleşebiliriz değil mi?
Halk dinin kullanılmasını istiyor ve dindar olduklarını gösterenleri
ödüllendiriyor.
İlk tespiti kapatıp ikincisine
geçelim öyleyse. %99’unun Müslüman olduğu söylenen – ki kimse nüfus
cüzdanındaki din hanesinde İslam yazdığı için Müslüman olmak zorunda değildir,
kişi istediği dine mensup olabileceği gibi eğer kendisini hiç bir dine yakın
hissetmiyorsa hayatından din unsurunu çıkararak da yaşayabilir – bir toplumda
yolsuzluk, hırsızlık, soygun, şiddet, tecavüz gibi kötülüklere sıklıkla
rastlamak neyin nesidir? Yoksa bu düzen halkın hoşuna mı gidiyor? İşlerine mi
geliyor? 2002 seçimleri zamanında Cem Uzan’a bu ülkede ‘Amerika’ya dolandıran
adam’ diyerekten oy veren yüzbinler yok muydu? Haydi yok deyin, diyebilir
misiniz? Neymiş, halk biraz da ‘işini bilen’ yöneticileri olsun istiyormuş.
İstiyormuş ki yarın bir gün kendilerine de bir pay düşer, köşeyi kolaylıkla
dönerler, düzene ortak olurlarmış...
Şimdi gelelim son ve en uzun tespit hatta tespitler yumağına. Toplumda
kadının yeri ile ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Başlangıç noktam kadınlara
uygulanan şiddet.
‘Büyük güç, büyük sorumluluk ister.’ Bu sözden nasibini henüz alamamış
insanlar ise kendilerinden kas gücü bakımından daha zayıf olan kadınlarımıza
karşı gözlerini kırpmadan şiddet uygulayabiliyorlar. Bu olaylar senelerdir
sürüp giderken medyada neler oluyor peki? Geçen hafta sırtından bıçaklanan
talihsiz bir kadının fotoğrafını sansürlemeden sürmanşetten verip ardından bu
işi kendisinin de kızı olduğunu, kızı gibilerin bu olayların farkına varması
için yaptığını söyleyerek ucuz icraatlarına bir yenisini daha ekleyen malum
genel yayın yönetmenine sormak istiyorum, neyi düzeltebilir ki bu yaptığınız?
Farkında olmadan normalleştiriyorsunuz bu gibi durumları ve dünyadan haberiniz
yok henüz. Uyanın hocam uyanın!
Toplumun çokça izlediği dizi ve filmlerin bir çoğunda baskın karakterler
erkekler ve bu yayımların bir çoğunda kadına şiddet sanki çok normalmiş gibi
işlenmiyor mu? ‘Sus kız sen anlamazsın!’, ‘Bak çarparım şimdi bir tane!’,
‘Kadın kısmı anlamaz bu işlerden!’ ve daha pek çok örnek. Tüm bu olanların ardından kadınlarımıza ‘Üç
Çocuk’ öğütleri verenlerin farkında olmadan(acaba?) kadınlarımızı geri plana
ittiğini ve onlara sadece ‘yemek yapıp, çocuk doğurup erkeklerin cinsellik
ihtiyaçlarını karşılayan insancıklar’ rolünü biçtiğini ve bunu yaparken bir
kere de durup ‘acaba biz ne yapıyoruz böyle guguklu saat gibi konuşmak bizlere
yakışıyor mu?’ diye de kendilerine sormadıklarını görmek ne acı...
Türk toplumunda çok büyük çarpıklıklar ve yozlaşma var. Özellikle son yirmi
yıldır süregelen – tesadüfe bakın ki o tarihten sonra hemen hemen her seferinde
Özal ve onun gibiler iktidarda olmuşlardır – yoğun saldırılar sonucunda elbette
ki Türk Gençliği artık eskisi gibi değil. Atatürk İlke ve İnkılapları ışığında
Cumhuriyet değerlerini korumak ve yükseltmekle yükümlü olan Türk Gençliği
kendisini politikadan soyutlamış ve bir o kadar da Hilal’in ‘Panpişlerine’ ve
Cicişlerin memişlerine odaklamıştır.
1986 doğumlu biri olarak gayet iyi hatırlıyorum küçüklüğümüzde neler izlediğimizi. ‘Bizimkiler’ dizisi
bitince kendimi yerlere atardım misal. Susam Sokağındaki Kurabiye Canavarı’na
hayrandım, ne zaman kurabiye görsem ‘Ben Kurabiye Canararıyım’ diye tabaklara
saldırırdım. Neyse ki artık canavar kelimesinin doğru telaffuzunu
yapabiliyorum. Süperbaba vardı mesela, Adile Naşit ve Münir Özkul filmlerini
izlerdik aile temasını işleyen... Peki ya şimdi? Seyirciyi ekran başına çekmek
amacıyla oyunculuğu geri plana iterek yalnızca ‘güzel’ veya ‘yakışıklı’
oldukları için ekranlara çıkarılıp birer figür haline getirildikten sonra bir
kaç sene içerisinde harcanan zavallıları izliyoruz. ‘Daçmin goooş!’ diyerek
ortalıklarda dolaşan insanlar vardı daha bir kaç hafta önce. Onun buna, bunun
şuna, sonra hepsinin birlikte ‘bizlere’ hallendikleri dizilere ise zaten girmek
istemiyorum zira hiç izlemediğim halde nasıl oluyor da biliyorum sorusu
sinirlerimi zıplatmaya yetiyor.
Tabi bu kadar lafı söyledikten sonra şunu da sormadan geçmek istemiyorum.
Ey Türk Kadını! Bu çarkın böyle devam etmesinin önüne geçmek adına sen ne
yapıyorsun peki? Sen ki Atatürk’ün ‘Dünya üzerinde hiç bir kadın yoktur ki
vatanını kurtarmak için Türk Kadınından daha çok çalıştığını iddia etsin’
sözleriyle Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkumandanı tarafından
şereflendirilmiş, baş tacı edilmişsin. Peki büyüdüklerinde birer canavara
dönüşen yavruları yetiştiren de sen değil misin?