14 Eki 2011

TÜRK KADINI


          
            Merhabalar,

            Yazının fazlasıyla eleştiri içerdiğini söyleyerek giriş yapmak istiyorum. Eğlenmek amacıyla bir yazı okumak isteyenlere tavsiye edilmez.

            Bugün sizlerle izninizle birkaç tespitimi paylaşacağım ve ardından özellikle son tespit hakkında görüşlerinizi bekliyor olacağım. Bu konu benim için çok önemli ve sizlerin de konuya nasıl baktığınızı gerçekten çok merak ediyorum...
            Tespitlerimden ilki iktidar için söylenegelen hani şu hakim söyleyiş ‘Bunlar dini kullanarak halkı uyutuyorlar yahu!’ ile ilgili. Peki halka ne istediği soruldu mu? Neydi halkın istediği? Namaz kılan bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan değil miydi? O zaman bu söylemi artık dilimize pelesenk etmekten vazgeçip gerçekle yüzleşebiliriz değil mi? Halk dinin kullanılmasını istiyor ve dindar olduklarını gösterenleri ödüllendiriyor.
            İlk tespiti kapatıp ikincisine geçelim öyleyse. %99’unun Müslüman olduğu söylenen – ki kimse nüfus cüzdanındaki din hanesinde İslam yazdığı için Müslüman olmak zorunda değildir, kişi istediği dine mensup olabileceği gibi eğer kendisini hiç bir dine yakın hissetmiyorsa hayatından din unsurunu çıkararak da yaşayabilir – bir toplumda yolsuzluk, hırsızlık, soygun, şiddet, tecavüz gibi kötülüklere sıklıkla rastlamak neyin nesidir? Yoksa bu düzen halkın hoşuna mı gidiyor? İşlerine mi geliyor? 2002 seçimleri zamanında Cem Uzan’a bu ülkede ‘Amerika’ya dolandıran adam’ diyerekten oy veren yüzbinler yok muydu? Haydi yok deyin, diyebilir misiniz? Neymiş, halk biraz da ‘işini bilen’ yöneticileri olsun istiyormuş. İstiyormuş ki yarın bir gün kendilerine de bir pay düşer, köşeyi kolaylıkla dönerler, düzene ortak olurlarmış...
Şimdi gelelim son ve en uzun tespit hatta tespitler yumağına. Toplumda kadının yeri ile ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Başlangıç noktam kadınlara uygulanan şiddet.
‘Büyük güç, büyük sorumluluk ister.’ Bu sözden nasibini henüz alamamış insanlar ise kendilerinden kas gücü bakımından daha zayıf olan kadınlarımıza karşı gözlerini kırpmadan şiddet uygulayabiliyorlar. Bu olaylar senelerdir sürüp giderken medyada neler oluyor peki? Geçen hafta sırtından bıçaklanan talihsiz bir kadının fotoğrafını sansürlemeden sürmanşetten verip ardından bu işi kendisinin de kızı olduğunu, kızı gibilerin bu olayların farkına varması için yaptığını söyleyerek ucuz icraatlarına bir yenisini daha ekleyen malum genel yayın yönetmenine sormak istiyorum, neyi düzeltebilir ki bu yaptığınız? Farkında olmadan normalleştiriyorsunuz bu gibi durumları ve dünyadan haberiniz yok henüz. Uyanın hocam uyanın!
Toplumun çokça izlediği dizi ve filmlerin bir çoğunda baskın karakterler erkekler ve bu yayımların bir çoğunda kadına şiddet sanki çok normalmiş gibi işlenmiyor mu? ‘Sus kız sen anlamazsın!’, ‘Bak çarparım şimdi bir tane!’, ‘Kadın kısmı anlamaz bu işlerden!’ ve daha pek çok örnek.  Tüm bu olanların ardından kadınlarımıza ‘Üç Çocuk’ öğütleri verenlerin farkında olmadan(acaba?) kadınlarımızı geri plana ittiğini ve onlara sadece ‘yemek yapıp, çocuk doğurup erkeklerin cinsellik ihtiyaçlarını karşılayan insancıklar’ rolünü biçtiğini ve bunu yaparken bir kere de durup ‘acaba biz ne yapıyoruz böyle guguklu saat gibi konuşmak bizlere yakışıyor mu?’ diye de kendilerine sormadıklarını görmek ne acı...


Türk toplumunda çok büyük çarpıklıklar ve yozlaşma var. Özellikle son yirmi yıldır süregelen – tesadüfe bakın ki o tarihten sonra hemen hemen her seferinde Özal ve onun gibiler iktidarda olmuşlardır – yoğun saldırılar sonucunda elbette ki Türk Gençliği artık eskisi gibi değil. Atatürk İlke ve İnkılapları ışığında Cumhuriyet değerlerini korumak ve yükseltmekle yükümlü olan Türk Gençliği kendisini politikadan soyutlamış ve bir o kadar da Hilal’in ‘Panpişlerine’ ve Cicişlerin memişlerine odaklamıştır.
1986 doğumlu biri olarak gayet iyi hatırlıyorum küçüklüğümüzde  neler izlediğimizi. ‘Bizimkiler’ dizisi bitince kendimi yerlere atardım misal. Susam Sokağındaki Kurabiye Canavarı’na hayrandım, ne zaman kurabiye görsem ‘Ben Kurabiye Canararıyım’ diye tabaklara saldırırdım. Neyse ki artık canavar kelimesinin doğru telaffuzunu yapabiliyorum. Süperbaba vardı mesela, Adile Naşit ve Münir Özkul filmlerini izlerdik aile temasını işleyen... Peki ya şimdi? Seyirciyi ekran başına çekmek amacıyla oyunculuğu geri plana iterek yalnızca ‘güzel’ veya ‘yakışıklı’ oldukları için ekranlara çıkarılıp birer figür haline getirildikten sonra bir kaç sene içerisinde harcanan zavallıları izliyoruz. ‘Daçmin goooş!’ diyerek ortalıklarda dolaşan insanlar vardı daha bir kaç hafta önce. Onun buna, bunun şuna, sonra hepsinin birlikte ‘bizlere’ hallendikleri dizilere ise zaten girmek istemiyorum zira hiç izlemediğim halde nasıl oluyor da biliyorum sorusu sinirlerimi zıplatmaya yetiyor.
Tabi bu kadar lafı söyledikten sonra şunu da sormadan geçmek istemiyorum. Ey Türk Kadını! Bu çarkın böyle devam etmesinin önüne geçmek adına sen ne yapıyorsun peki? Sen ki Atatürk’ün ‘Dünya üzerinde hiç bir kadın yoktur ki vatanını kurtarmak için Türk Kadınından daha çok çalıştığını iddia etsin’ sözleriyle Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkumandanı tarafından şereflendirilmiş, baş tacı edilmişsin. Peki büyüdüklerinde birer canavara dönüşen yavruları yetiştiren de sen değil misin?
Kadınlarımız artık seçimlerini yapmalıdır, bu düzen böyle devam edemez. Kendilerine reva görülen ‘Üç çocuklu, evde kocasını bekleyen kadın’ rolü mü yoksa sorumluluk alarak ülkeyi değiştirme yoluna girmek mi? Benim tanıdığım Türk Kadını analığını da en iyi şekilde yapar, ülkesini de en iyi şekilde değiştirir. Bu vesileyle anneciğime de sevgilerimi göndermeyi bir borç biliyorum. Sen hayatımda gördüğüm en değerli kadınsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder