14 Nis 2012

Dindar Gençlik Very Very Big Cat



Bjk-Gs maçını rahatça evde izleyebilmek için dışarı çıkmamışım, malum yağmur da bardaktan boşanırcasına yağıyor, dedim ki ben frtncr™ isem, büyük düşüneyim internette sörf yapayım. Senelerdir bilgisayarda oyun oynamam hatta ben bilgisayarda mayın tarlası bile çok az sayıda oynamışımdır zaar. İşte efenim kendimi kraliçenin huzurunda sütten çıkma bir ak kaşık olarak da ilan etme faslını da geçtikten sonraaaa... Bir oyun buldum, 2. Dünya Savaşını konu alan. Sabahtan beri İngiliz oluyorum dünyayı kurtarıyorum, Alman oluyorum Avrupa'nın külliyen...

Her şey güzel, tüm gün kişisel hırslarımın ışığında aldığım topraklar, döktüğüm kanlar derken maç saati gelip çatmıştı bile. Yalnız olum o Belçika'nın yeri ne güzelmiş öyle. Bonapartların Napolyon boşuna ağzını sulandıra sulandıra Waterloo'ya dalmamış hani, kerhaneciii. (Aslında hakkaten de böyle bir şey olmamış, olay sadece Britanya ve Prusya kuvvetlerine beklemedikleri anda ve henüz savaş düzeninde değilken bir baskın yapmakmış.) 

Yalnız ben maç diyodum sen nereye uçtun yine?

Çaktırma panpa, kültürlüyüz imajı veriyoruz. hohhooo

Neyse işte gelmiş maç saati, eneee bir de ne görelim? Beşiktaş Fiyapı İnönü Stadyumu(söylerken çenem yoruldu öeh!) aslında kocaman bir açık hava yüzme havuzuymuş da senelerdir farkedememişiz. Netekim class canceled hoca!

Hani şu haklarındaki genel kanının internet haber siteleri olduğu yönünde olan fakat görev ve iş bakımından iktidar partisinin sözcü ve bekçiliğini yapan, daha çok sormadan öğrenmeyi öğrenegelmiş ve kimileri tarafından 'mütedeyyin' cins ismiyle tanımlanan kesim tarafından okunan anlamsız tümce bütünlemelerine sahip internet siteleri işte! 

Bunlardan bir tanesinde gezinirken İtalya Futbol Liginde oynanan bir maç sırasında rahatsızlanan futbolcunun hastahane'de yaşamını kaybetmesi ile ilgili olan bir haber okudum. Haberin içeriği normaldi fakat bu sitelerde haberden malzeme çıkmıyorsa yorumlardan çıkıyor güzel kardeşim. Bir kardeşimiz üzüntüsünü 'Allah rahmet eylesin.' diyerek belirtmiş. Bir diğeri ise bu arkadaşa cevap veriyor. Onun müslümanlığı iyi bilmediğini, müslüman olmayan bir kişiye Allah katında rahmet dilenemeyeceğini kendi cümleleriyle belirtiyor. Ardından iyi niyetli arkadaşımızdan asıl sen iyi bilmiyorsun cevabı alan kindar sürpriz yumurta o can alıcı cevabı veriyor: 'İmam Hatip mezunuyum.' Daha da bir şey demem!

Ardından bir habere daha denk geldim, diyordu ki 'Deniz Feneri Soruşturması'na Takipsizlik'. Haberden yine ekmek çıkmadı, daha doğrusu o ekmek artık kabak tadı vermeye başladı ben yine kırdım rotayı yorumlara. Bu sefer kopyala-yapıştır yapacağım zira üşendim.

Varan 1: 'bir tane solcu yardım kuruluşu var mı' başlığıyla günün kindar yumurtalığına aday

'deniz feneri ihh kimseyokmu cansuyu.ve diğerleri..hepsi sağ görüşlü hepsi dindarların yönettiği yardım kuruluşları..bir tane solcu sol görüşlü yardım kuruluşu varmı..benim bildiğim yok..çünkü solcular sadece kendilerini düşnürler başkası fakirmiş yiyecek ekmeği yokmuş kışın yakacak kömürü yokmuş solcuların umurunda değil..onun için sağ görüşlü yardım kuruluşlarını kıskanırlar..bu kuruluşlar fakirlere yardım edince bu insanlar oylarını ak partiye verdiğini düşündüklerinden..deniz fenerine iftira atma yoluna gittiler.tıpkı ak partili belediyelerin burs verip öğrencilerin gönüllerini fet etmesini kıskanıp bunu aym de iptal ettirdikleri gibi..dediğim gibi bunlar kendilerinden başkasını düşünmezler'

Yahu kindar yumurta ile kestane şekeri karışımı insan, bir kere bilmediğin şeye bok atmasana, sen kim sol ile ilgili ahkam kesmek kim. Cahil cesareti diyeceğim ama 'Halk düşmanı' yaftasının yapıştırılmasından korkuyorum. Korkuyor muyum? Hohohooo. Cahil pezevenk! Az oku da saçmalayacaksan bile mantıklı saçmala. Bir kere sizin yardımlarınız sadaka, solun mücadelesi gelir dağılımında eşitlik için. Önce bunu bir düşün, tabi ilk kez olacaksa senin için bekle, daha çok zamanımız var... 

Varan 2: 'Neler Oldu' başlığıyla diğer bir adayımız

'chp nin uydurukların dan biriydi.ne oldu sonunda...olan gariban yetimlere oldu.Sonra bu chp nin tek yqptığı bu değil.hatırlayın öğrencilere burs veren kuruluşlara yasak getirterek bir sürü öğrenciyi mağdur etmedilermi. bırakın emekçi ve sosyal demokratlığını bunlar ancak meyhanelerde sosyal demokratlardır...'

Ya hocam, sana ne milletin gittiği meyhaneden, çayhaneden, kerhaneden? Seni ilgilendiren konu ne ki burada? Eğer birileri senin camiye gidip gitmediğini fişlemesin istiyorsan kindar gençliğim, başkalarının gittiği meyhaneyi de fişleme unsuru haline getirmeyeceksin. Ha bunların ikisi birbirine denk mi? Tabi ki değil, fakat sen yine de yapmayacaksın. Hani olur ya, güç dengeleri değişir, şakirtspor küme düşer, don toman açıkta kalırsınız, bir taraflarınız üşür.

Yüz yıl önce elindeki umut ışığıyla yaşamlarımızı sonsuza dek değiştiren büyük insan 'Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' nesillerden söz ederken, yüz yıl sonra sözde modern bir lider çıkıp neden 'Dindar ve kindar' bir nesilden söz eder? Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler meselesi mi? Bence daha tehlikeli. Yapılanlarda amaçlanan, bilgisiz, cahil, davranışları önceden tahmin edilebilecek, yaratıcı düşünceden uzak yalnızca eğitilmeye programlanmış kişiler yetiştirmek ve istenilen doğrultuda hareket etmelerini sağlamak.

Sayın büyüklerim, kindar sürpriz yumurtalarınız hiç de sürpriz çıkmadı. Sevgilerimle. 
Sizi Sevmeyen Fırat

8 Nis 2012

İnsanlığa Giriş:101







'Önce insan olmak' mıdır, önce 'müslüman olmak' mı? Peki 'Önce müslüman' diyene 'insan' denir mi? Suriye'de Alevi komutanlar insanları öldürüyor diyenler Sudan yamyamı El Beşir'i devlet töreniyle karşılamadı mı? Bıyıklı amcalarımız her şeyi bildiler de insanlığa karşı işlenen suçların dininin, dilinin, ırkının olmadığını mı bilemediler? 75 milyonluk nüfusa sahip bir ülkenin yöneticileri bu hataya nasıl düştü? Hata mı? Yok canım onlar hata yapar mıydı ki?

İyi Uykular. Kindar rüyalar.

17 Mar 2012

Paddy's Day



Merhaba dostlar!

Uzun bir sessizlikten sonra şahsım adına önemli bir günde yeniden aranızdayım. Aranızda olmadığım zaman zarfında da inanın hiç vaktim yoktu. O kadar ki günde en fazla 5 dk facebook'a giriyorum, onda da cesi bebeğimin fotoğraflarına bakıyorum, o gada...

İki sene önce bugün Dublindeydim; öyle bir yer düşünün ki güzel mi güzel, sıcak mı sıcak insanlarla dolu ve üstüne sanki bu güzellikler yetmiyormuş gibi dünyanın dört bir yanında bu günü Dublin'de geçirmek için gelen bir diğer güzel insanlar grubu...

Efenim bu günde sokakta, parkta, publarda kısacası her yerde içersiniz, dağıtırsınız; genç ve güzel kızlara Kiss me I'm Irish diyerekten laf atarsınız filan. Hafif kelle olduktan sonra da kalabalığa karışma zamanı gelir.



Karışırsın da herkesler içkisini bitirmiş ya da polisi görüp oraya buraya fırlatırken zira halka açık alanlarda içki içmek yasaktır, şahsen bizzat kendim o müthiş zekamla bana doğru gelen güzel İrlandalı polis ablaya Kiss me I'm Irish diye bağırma cesaretini kendimde bulmuştum. Elimde bir meyve suyu şişesi, şişenin içinde yarısını döktüğüm meyve suyu ile birlikte vodka... Damarlarımdaki asil kan da yerini Rus vodkasına bırakmıştı zaten ve polis abla benden kıllanıp yanıma geldi. Ne içtiğimi sordu. Heyecandan ya da sil sürçmesinden olacak ki vodka suyu içtiğimi söyledim kendisine. Kaşlarını kaldırdı. Pardon deyip durumu düzeltmeye çalışıyorum bu sefer de portakal suyu içtiğimi söyledim. Kaşlar indi, elimdeki şişeye bakıldı, içindekinin turuncu değil de vişne suyu renginde bir şey olduğu görülünce polis abla zamanını benle harcamaktan vazgeçip arkasını döndü gidiyordu ki ben hala tüm pişkinliğimle 'Hala öpüşmemiz için bir şans var' diye bağırdım arkasından. Neyse ki duymadı. Çok yaşa İrlanda Polisi.



Sabah sabah bir kaç erasmus arkadaşımdan aldığım mesajların halen etkisinde olduğum şu anda hepsinin gıyablarında onları çok özlediğimi söyler, önümüzdeki 5 yıllık bitin tatil planlarını teker teker onları görmek üzere planladığı belirtirim ve saygı sevgi mutluluklar dileyerek aranızdan ayrılırım.

Seviyom ve özlüyom ben yaaa!
Kalın sağlıcakla.

24 Oca 2012

Hepimiz Neyiz? Kimiz Biz?

Bir tarafta yüzlerce yıllık bir düşmanlıkla hiç düşünmeksizin söylenen, bir halkı incitici onur kırıcı söylemler ve sahipleri, diğer yanda kendi söküğünü dikemeyen terzi durumuna düşürülmek istenen bir devlet ve bir başka tarafta adalet isteyen insanlar. Azınlıklara verdiği değer tartışmalı olan ki yalnızca tehcirden bahsetmiyorum, Cumhuriyet döneminde Varlık Vergisi adı altında insanları canından bezdiren uygulamalar, 1934 Trakya olayları, 6-7 Eylül 1955 ayaklanmaları gibi olayların yaşanmış olduğu gerçeği aslında her seferinde 'Farklılıklarımız, zenginliğimiz' yalanına daha da sıkı bağlıyor düşmanca tavırlar besleyen grupları. Bizlerden 3 kuşak önce meydana gelmiş olaylar üzerinden siyasi rant elde etme çabalarına giren zavallıları ise doğal olarak çözüm yolunda dalkavukluk yapıp zaman geçirmeye çalışan soytarılardan başkasına benzetmiyor ve kendilerinden çözüm yolunda bir adım da beklemiyoruz.

Bugüne kadar okuduğum yazılardan, edindiğim bilgilerden, duyduğum söylentilerden yola çıkarak ben de bir şeyler söylemek istedim ve okuyan olursa ve okudukları sonucunda mantıklı bir fikir üretmelerine yardımım olacaksa ne mutlu bana.

Lafı dolandırmadan hepimizin malumu tarihteki Ermeni olaylarına hamasi edebiyatın çekici kollarına kendimi bırakmadan değinmek istiyorum. Olayların 40 yıl kadar öncesine gidelim.

Osmanlı İmparatorluğunu 93 Harbi'ne sürükleyen süreçte önce Kırım'ın kaybı ile birlikte yurtlarını kaybetmiş Müslümanların güneylerindeki Bulgar topluluklarına yakın bölgelerde iskan edilmesi ve bu iki grup arasında sık sık yaşanan ve çoğunun da ölümlerle sonuçlandığı hadiseler neticesinde Rusların desteğiyle Avrupa kamuoyunda Türklerin Bulgarlara karşı etnik temizlik uyguladığı yönünde çıkan haberler ki bu haberler görmezden gelinecek kişiler tarafından da ortaya atılmamaktadır, örnek vermek gerekirse Türkleri protesto eden bir çok makaleden ikisini hepimizin isimlerini gayet iyi bildiğimiz Charles Darwin ve Oscar Wilde kaleme almıştır, Avrupa'da Türkler aleyhine olumsuz bir rüzgarın esmesine sebebiyet vermişti.

Adeta bir dünya savaşı provası havasında geçen 93 Harbi ve sonrasında meydana gelen Balkan Savaşlarında Avrupa Türkiyesi topraklarının yüzölçümü bakımından %90'dan fazlası kaybedilmişti. Halk akın akın Anadolu'ya göç ediyordu... Yüzbinlercesi yollarda öldü, yüzbinlercesi de öldürüldü. Bin yıldır aynı topraklarda yaşadıklarını iddia edip de hiç bir yere çıkmamış olanların çektiklerini her fırsatta söyledikleri acılardan kat be kat büyüğünü çekmiş olduklarını her şekilde tartışabilirim Rumeli'den gelen insanlarımızın. Ataları Üsküp'ten Anadoluya göçmüş bir ailenin çocuğu olmaktan her zaman gurur duymakla birlikte, yüreğimin bir kenarını acıtır durur bu mazlum insanların yaşadığı zulüm, kayıplar...

Halk denen insanlar topluluğunu birbirine bağlayan acılardır, akıtılan gözyaşlarıdır. Kaybedilen her karış vatan toprağında insanımız her geçen gün birbirine kenetlenip gözyaşları döktü. Hatta bu halk, kaybedilen bir savaşın kaybedilen bir savunma mücadelesine bile kahramanlık destanları yazdı: Plevne Marşı.

Birçoğumuzun başlangıcı ile birlikte ilk iki kıtasını bildiği Plevne Marşı'nın devamı da vardır pek bilinmeyen. Marşın bir bölümünde;
'Olur mu böyle olur mu? Evlat babayı vurur mu?' denir. Burada evlat denenlerin 40bin civarında askerle Rusların yanında savaşa giren Rumenler olduğunu da belirtmek isterim. Sırplar, Yunanlar, Bulgarlar derken buna bir de Rumenler eklenmişti ve sonuç dünya savaş tarihindeki en önemli savunmalardan biri sayılabilecek Plevne Savunma Savaşının kaybı olmuştu. Kaybedilmiş olması bu cesur askeri ve onun müthiş komutanı Osman Paşa'nın başarısını gölgelememeliydi ki zaten karşı tarafın 150binlik asker gücüne karşı eldeki 45bin kadar askerle 3 muharebenin hepsinden galip ayrılınmıştı fakat son muharebede Rumen kuvvetlerinin etkisiyle Plevne yitirildi. Bunu gören Osman Paşa kan dökülmemesi için teslim olarak 40bin kadar askerinin hayatta kalmasını sağlamıştı. Tabi sonra bu askerler Anadolu'ya doğru aç, susuz bir şekilde, nefretten köpürmüş, gözünü kan bürümüş Bulgarların arasından yürütülerek ölümlerine davetiye çıkarılmış ve ancak 10bin kadarı Anadolu'ya ulaşabilmişti...

Tarihte yaşanan tüm bu acı olaylar haklı ya da haksız olarak 'öteki' karşısında zamanla bir refleks oluşmasına sebep oldu. Açıkçası ben tehcir olayına bu pencereden bakıyorum. Bu kararı verenlerin dengesizce sabah kalkıp 'Acaba bugün kimi nereye sürsek?' gibi bir düşünce içerisinde olduklarını da zannetmiyorum. Yüzlerce yıllık acı tecrübelerin bir sonucudur bu acı karar.

Bunları yazmamdaki amaç kesinlikle çekilen acıların basit gösterilmesi veya değersizleştirilmesi değildir. Her millet gibi Ermeniler de acılar çekmişlerdir, gözyaşı dökmüşlerdir. Bu topraklar üzerinde yaşayıp da ataları zulüm görmeyen, baskı görmeyen kimler vardır? Aleviler, Ermeniler, Balkan Göçmenleri, Kürtler, Çerkezler... Anadolu Türklerini saymadık, peki onlar? Onlar en şanssızlarından zira yüzlerce yıl süren bir imparatorluğun çıkış noktası olup da yüzüne bakılmaması ayrıca acı bir durum.

Gelelim yavaş yavaş yazının sonlarına. Büyük devletler büyüklüklerini toplam yüzölçümleri ile kazanmazlar. Bilime, insanlığa değer vermenin yanında tarihlerinden ders alıp, onunla barışık olarak kazanırlar büyüklüklerini. Tarihimizde bir hata varsa onunla yüzleşmek bizi küçültmez, tersine yüceltir fakat bunun kararını verecek olan ne benim, ne Erivanlı Agop, ne de Fransız Michelle. Hele ki toplumlar arasındaki diyalog havasını yıkarak, dogmatik bir yapıyla dayatılan yasa ve kararlar hiç ama hiç değil...

Üzüldüğüm bir nokta da insanımızın bu konudaki bilgisizliği, yorumlama kabiliyetinin eksikliği, kısasa kısas temeline oturan adalet anlayışı. Bugün benim arkadaşlarım, gençlik, neyi neden savunduğunu bilmiyor salt bir duygusal mastürbasyon aracı olarak kullanıyorsa araştırmaksızın edindiklerini, burada bir tehlike durumu söz konusu demektir. Öğrenmeye niyetli olanlara elinden geldiğince yardımcı olmak görevi olanlar da bizlerden başkası değil, unutmayalım...

Bu yazı daha çok uzar gider fakat bu satırlara dahi kaç kişinin geleceğini bilmiyorum, gelenler için umarım sizlere farklı bir şeyler düşünmeniz için yardımcı olmuşumdur, gelmeyenlerin de canı sağolsun.

Yazıyı geçen gün ünlü bir yazarın kullanması ile hatırladığım Zapatist lider Subcomandante Marcos'tan yapacağım bir alıntıyla bitirmek istiyorum:

CIA, hakkında eşcinsel olduğuna dair söylentiler ortaya atar ve Marcos cevap olarak şu yazıyı kaleme alır:
        "Marcos, San Fransisco’da bir gay, Güney Afrika’da bir zenci, San Ysidro’da bir chicano, İspanya’da bir anarşist, İsrail’de bir Filistinli, San Cristobal sokaklarında bir maya yerlisi, Mexico City’nin teneke mahallesi neza’da bir çete mensubu, folk müziğinin kalesi ulusal üniversite’de bir rocker, Almanya’da bir Yahudi, savunma bakanlığı’nda bir uzlaştırıcı, soğuk savaş sonrası çağda bir komünist, ne galerisi, ne müşterisi olan bir sanatçı... Bosna’da bir barışçı, Meksika’nın herhangi bir kentinde bir ev kadını, grev yapmaya asla yeltenmeyen sendika CTM’de grevci, başkaları için kitap yazan bir gazeteci, gece saat 10’da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasacılar arasında bir muhalif, ne kitabı, ne okuyucusu olan bir yazar ve tabii güneydoğu meksika dağlarında bir zapatacı..."


1 Oca 2012

Baba Oluyorum




Bu yıl diğerlerine nazaran biraz daha ‘denişik’ geçecek galiba. Peki nereden vardım bu kanıya? Geliyorum sabırsızlanmayın!

Ben ki 5 yaşından 16 yaşına kadar gördüğü hemen her rüyada dünyayı kurtaran gizsiz özne, yılbaşı gecelerinde rüya görmeme geleneğini bozdum. Hohohooo, I. Geleneksel Yılbaşı Rüya Görme Şenliklerine hoşbuldum, hürmetler ederim.

Gençler, şimdi üç ihtimal var önümde ve bunlar beni epeyce ürküttü. İki farklı rüyada çocuk gördüm, biri Leprechaun arkadaşımın çocuğuydu, diğeri de otobüste anası tarafından sırf beğendim diye ‘Al senin olsun’ denilen yavrucak. Ne analar var, vay arkadaş! Bu üç ihtimali de sıralıyorum, ya baba oluyorum, ya baba oluyorum ya da babayı alıyorum. Üçü de birbirinden korkunç ve evet gözlerinizdeki dehşeti şu an ben de yaşıyorum. Leprechaun olayına girsem mi emin bile değilim...

‘Hele gurban de bize leprikon ne ola, yenir mi ki’ şeklindeki soruların gelmesini önlemek için de şu Vikipedi tanımını paylaşıyorum siz canım halkımla: ‘Leprikon İrlanda mitolojisinde İrlanda Adası'nda yaşadığına inanılan yeşil giyinen, ayakkabıcılıkla uğraşan küçük vücutlu cinler. İrlandalı mitoloji araştırmacılarının söylediklerine göre Kelt ırkı insanların İrlanda adasına ayak basmadan önce burası Leprikonların ortak yaşam alanıydı.’

Evet bence de bir şekilde bokunu çıkarmam gerekiyordu ve çıkardım, kızıl sakallı ve aslen Fransa’nın kuzey batısındaki Britany bölgesinden olduğuna beni inandıran arkadaşım, ikiz çocuk sahibi tipik bir leprikon. Fransız olduğuna nasıl inandırdı beni acaba? İlginç... Bele boyları küçük kızıl saçlı veletleri var işte. Gün geliyor bu veletlerden biri ölüyor ve benim talihsiz leprikon kardeşim diyor ki, ‘Ben bu acıyla yaşayamam, yavruma en iyi sen bakabilirsin, sana güveniyorum kardeşim’ deyip basıp gidiyor. Ulan allahsız, bana sordun da mı yaptın bu çocuğu? Hem bunun anası nerede? Adı ne lan bu piçin? gibi sorular büyük bir sır olarak da kalıyor. Uyanır uyanmaz ilk işim ‘Rüyada evlatlık çocuk almak’ yazmak oldu google’a. Ne yani ‘Rüyada bir leprikon’dan daha adını bile bilmediğim bi velet edinmek’ mı yazsaydım? Google’ın böyle bir soru karşısında bir daha bana inanıp güvenip, soylu kişiliğimin gereklerini yerine getirmek için öğrenmem gereken müthiş bilgileri sağlayacağını mı düşünüyordum? 

İkinci rüyada efendim İstanbul’un boktan bir yerinde, ki onlardan çok var ve ben anlamıyorum bu ‘İstanbul’a geleyim, orada okuyayım rerörerö’ diyen tipleri ve de uyuz oluyorum onlara, yavrum, ebleh suratlım, yarım akıllım, şu an olduğun yerde kalsana. Okşizen kalmadı burda valla bak. Gelme. Git. Bir de seninle uğraşmayalım filan yani. Neyse konudan sapmayalım, o boktan yerde boktan bir yeşil merso belediye otobüsündeyim, benim için boktan olmayan tek yeşil merso otobüs hattı 25T’dir ve kendisi seks otobüsü olmakla da ünlenmiştir, ayakta dururken ana bi baktım o da ne, kel kafalı, ağzından salyalar akıtan, mavi gözlü bir piç kurusu (yazar kişi sevimli çocuklara piç kurusu der, yanlış anlaşılmayalım, aman.) bana doğru bakıyor. Ben de çok severim şeker bebekleri (hay bin bebek!), aldım kucağıma üzerime salya akıtmasını izlemeye başladım bu hikayedeki piç kurusunun. Ben de bir yandan ebleh ebleh gülerken, ana, anası ne dese beğenirsiniz? ‘Çok yakıştı alın sizin olsun.’ ‘Kız yollu, yapıyon yapıyon çocukları sonra elin beybifeys adamlarının kollarına mı bırakıyon?’ diye soramadan bu rüya da bitti. Oldu mu sana iki çocuğum? İsimlerini bile bilmiyoruz. Devletten isterim ki çocuklarımııı, yavrılarımııı, aslanlarımııı bulsun, bağa geri getirsin. Rüya müya dinlemem skerim!

Rüya tabirlerinde evlat edinmenin ve bebek görmenin güzel bir habere, veya baba olacak olmaya işaret ettiğini görünce de tabi bi ferahladım gittim bi keyif sigarası filan yaktım. Boru mu lan baba oluyorum işte! Artık bütün ablalar, teyzeler, yengeler, çekim alanıma girmiş dişiler el birliğiyle bakıcaz bu çocuklara. Onlara sırt çevirmeyin, LÜTFEN!

Baba oluyoruuuaaaaaaammm babaaaaaaaaa! Hadi şimdi dağılın