23 Oca 2011

Ciddi olak mı?

Şehirler terkedildi, dostlar, sevgililer.
Yollar geçildi soluksuz birer birer.
Hüznün adı hep aynı, yalnızlık beni hapseder,
En sevdiğim yemektir, fazla pişmiş Tavuk Döner.

Yok hayır, ben değişmiycem. Çok ciddi bi "ciddiyetsizlik" sorunum var; ya da sorun mu gift mi onu da çözemedim ya neyse.
Hayat ciddiye almak için fazla kısa bence, ya sizin için? Öyleyse, dünü düşünmeyi reddediyorum. Bugünü pas geçmeden yarını düşünmek en doğrusudur benim için ve "ignorance is bliss" diyorum.
Sonra bir fotoğraf geçiyor elime eskilerden, bir doğumgünü akşamım...
Umarım herkes o akşamki gibi güler hayatının sonuna kadar..
Sevgiyle kalsınlar...

22 Oca 2011

Dede Torun Eğleniyoruz

Bu konuşma 2048 yılında, Fırat Tuncer ve çok değerli torunları arasında geçmektedir.
-Sene 2007.
-İstanbula yeni gelmişim.
-Tüm mikroplar peşimde..
-Yataklara düşeyim istiyorlar..
-Su çiçeğini seçtim!
-Nedenini soracak olursanız, tamamen duyg..
Uff dedem yine sıyırdı kaçalım.
-Sensin sıyrık! Gel buraya daha bitmedi konuşmam! Ben bitti deyince biter!
Yaa dede git 20lik Rus sevgiline yap bu artislikleri, bana sökmez!
-Bana mı çektin sen ya? 
Dede senden boşanmak istiyorum artık!
-Uff bi git ya çatlak kızım, ciciannaneni çağır bana hadi.

17 Oca 2011

Naber Concon?

Naaber concon? Yine mi sen? Haydi gel sen de katıl susam sokağına, tral lal lal laaa...

Evet anlamış olduğun üzere yine makineli tüfek modundayım. Efenim böyle günlerde, beynimin normalden hızlı çalışması sonucu ki genelde beynimi kullanmamayı tercih ediyorum aklıma gelen hemen her şeyi sesli düşünüyorum.
Bugün az kalsın bir final sınavı kaçırıyordum, kelimenin tam anlamıyla direkten döndüm aga. Olay şöyle gelişti. Sorumlu öğrencilik anlayışımın artık bokunu çıkarmış olduğum şu günlerde, efenim ne yalan söyleyeyim programda bugün 15.30 olarak gözüken sınavın aslında yapılmayacağını düşünüyordum. hahaa sivri!
Sınava 10 dk var, eve yeni gelmişim soyunup yatıcam sabah da bir başka dersimin final sunumu vardı çünkü. Telefonum acı acı çaldı. Arayan arkadaşımla aramızda çok değişik bir diyalog gelişti. Sonunda ikna oldum ki olum fırat sınav var, neyabacağk?
Netekim gittim atladım gittim geç de olsa girdim yani nolmuş, final sınavı olduğundan 10 dakika önce haberi olan ilk babyface ben miyim? Değilimdir umarım^^
Geçti fırat, geçti bebiğim!
Olum var yaaa, bundan sonra büyükadaya gideni dürtsünler. Burgazada cennetmiş cennet! diyorum başka da bir şey demiyorum. Bilahare fotoğraflamak için de bir operasyon yapıcam.
Yea bi de değinmeden edemiycim, gülüşüyle insanın içini ısıtanlar var hani, onlar... Kedi canınızı sizziiin! Çok seviyorum böyle güler yüzlü, şeker insanları. Aha da burdan öpücük size.

13 Oca 2011

Van minut!

Van minut! Haşaa haşmetlilerine saldırıyor, terbiyesizlik ediyorsunuz. Vallah çarpılır, billah yamulursunuz; benden demesi.

O her şeyi bilendiiiir, her şeyi herkesi eleştirir! Emir verir, baş alır, baş keser! Çok yaşa padişahım!

Yakın zamanda okuduğum bir kitabın ilgili bölümünde 13. YY'dan itibaren İslam coğrafyasında gelişimin durmasının en büyük sebebini Moğol akınlarına ve yağmacı tutumuna bağlıyordu. Bir nevi buğday tarlasına dadanan çekirge misali. Aynı onlar gibisiniz! Ucubesiniz. Ardından ne geleceğini düşünmeden hareket ediyorsunuz. Ahlaksızsınız da ayrıca!

Amerikanın 60'lı yıllarda uygulamaya koyduğu "Yeşil Kuşak" politikasının ürünleri olarak yetiştirildiniz. 70 ve 80lerde gençler birbirlerini öldürürlerken, sizler saklanan hamam böcekleriydiniz. Fakat size üflenenler varmış; nerden bilebilirdik. Ülkenin ileride üretici olacak gücünü elinde bulunduracak genç kesimini baltaladınız ve şimdinin badem bıyıklı ordusunun temellerini attınız. Ne güzel ne güzel..

Alakasız ama çok merak ettiğim bir konu var. Hani bize öğretilen Tarih dersleri vardı ya lise yılları da dahil olmak üzere. İnkılap Tarihi derslerinde Saltanat ve Hilafetin kaldırılması konuları...
Aslında Hilafet'in makam olarak ortadan kaldırılmadığını, resmi anlamda halen Hilafet makamının TBMM olduğunu biliyor musunuz? Haşmetlimiz bir sonraki seçimlerde elde edeceği muhtemel sonuç ile başkanlık sistemini kabul ettirirse eğer, bir anlamda Halife de olacağını... Benden söylemesi..

Sanat eleştirmeni değilim, bu konuda yeterli bilgim olmamasından dolayı bu konuya giremem. Fakat adamı önce gözünden, sonra sözünden tanırım. Ucube nedir onu da bilirim. Sizin zihniyetiniz ucube sıfatına layık değildir de nedir çok merak ediyorum. Moğol saldırganlığıyla dört bir yana savaş açıyor, yakıyor, yıkıyor, kuşatıyorsunuz. Sonra meydanlarda yalandan ağlıyorsunuz; ağlıyorsunuz ulan oy için!

En iyisi bugünlük uzatmayayım, yapmam gerekenler var. Zaten bu adamlara küfür etme işine girişsem ömrü billah çıkamaam, çıkamam.
Sevgiler.

10 Oca 2011

Yazıyooor, yazıyooor!


Öncelikle bu dersleri seçerken "zaten dersimin final sınavı yok evladım" şeklinde beni uyutan hocalarıma; ban!

Ben bu kadar sınavı üstüste kaldıramam, ban!

Seneler önce elde ettiğim üstün başarı bokunun belgesini bulmayı reddeden ve koltuklarnda hala paşa paşa oturan okulumun görevlilerine; ban!

Yazın yediği hurmaların e takdir edersiniz ki kışın kıçını tırmaladığı bizzat şahsıma, ban!

Kasım böceği gibi ortalıklarda gezip tozup, final programını görünce haydeee zçtık diyen kendime bi daha ban ulen!

İstemiyorum artık öğrenci olmak. Panda olcam ben yea. Hem bütün gün hiç bi nane yemeyip yatıyorlar, hem de bunun üstüne edepten hayadan uzak panda bakımevi yöneticileri tarafından porno film izlemeye zorlanıyorlar. Olum valla iş değil bizimkisi!

Ey insanoğlu sözüm sana. Haydi bir kii üüüç! Hasktr gözümü açtım kapadım, yine panda değilim. böhüü

Demem o ki, ben bu sınavlar bitene kadar yokum aga! bi iki durum hariç tabe. böhöhöhöhö.
muck o zaman.

8 Oca 2011

Şirinler

Murphy bırak yakamı, çok ciddiyim.
Şirinleri görmeye gidicem dedim dürtmeye değil! Uzak dur benden!

We'll burn the sky!

Bugün sizlerle çok uzun zamandır zevkle dinlediğim bir şarkıyı paylaşmak istiyorum. İlk iPodumu boynuma taktığımdan beri içerisinde eksik olmayan bir şarkı.
Scorpions - We'll Burn the Sky

Birçoğumuz Jimmy Hendrix'i biliriz, severiz, dinleriz ya da en azından adını duymuşluğumuz vardır. Jimmy öldüğünde sevgilisi olan kişi zamansız gelen bu ölüm üzerine bir takım yazılar yazar ve seneler sonra yazdıkları, o zamanki sevgilisi ve Scorpions grubunun üyesi Uli Roth'un bir şekilde eline geçer... ve böylece bu dinlemeye doyulmaz şarkının temelleri Uli Roth ve Klaus Meine'nin yetenekleri ışığında atılır. Şarkının sözlerini de ekliyorum ve şarkının sözlerinin ölen bir sevgilinin ardından yazılmış olduğunu tekrar belirtiyorum.

Keyifle dinleyin.



i'm in love with the sunshine
i'm in love with the fallin' rain
everything seems to call your name
yesterday you were leavin'
leavin' life and all your pain
everything wants you back again
wants you back again
wants you back again

i found myself through you
and there was love in my life
i felt always naturally high
and my love had a home
but now my mind has started to roam
you're my life giving fire
and you carry all my love
through you i was so inspired
you're engraved deep in my heart
heart, heart, heart

my dreams recall us being one
i've searched for you to be free
the force of life you have always been
i feel blue since you're gone
you're breath of life surrounded me
when can i join you to be free
join you to be free
join you to be free

wait, can this be a dream
there is a voice in my head
it belongs to you, it says
don't cry, no need to be sad
there's a way to stay with you again
it's more than you ever had
and no death brings us apart
our timeless love always grows
because you are my other part

i know we've never been apart
your love sets fire to my heart
we'll burn the sky
when it's time for me to die
we'll burn the sky, oh yeah
we'll burn the sky, oh yeah
when it's time, time, time
we'll burn the sky
we'll burn the sky, oh yeah 

A Demolition Request

Küçük bir kız çocuğu, 8 yaşında ve telefon şakaları yapıyor.

Olay Dublin'de geçiyor.

İlk izlediğim günden bu yana yaklaşık 20 kez izlemem, her seferinde bir kez daha gülmeme engel olmuyor, olamıyor. Hem akıllı hem fırlama. Büyüdüğünde düşünemiyorum kendisini...

Keyifle izleyin.

6 Oca 2011

Ne oluyoruz yahu?



Nereye gidiyoruz? Adalet sisteminin bir takım eksikliklerini vatandaş sokaklarda daha az rahat gezerek mi ödemeli? Bu mudur çözüm? Haklarındaki iddianameler yalan yanlış olmasına rağmen 2 senedir içeride tutulan insanlara terörist muamelesi yaparken, suçlandıkları vahşi cinayetleri işlediklerini itiraf eden cani yobaz teröristler törenlerle salıveriliyorlar cezaevlerinden.

İstemiyorum ben böyle adalet.
İstemiyorum vatandaşını korumaktan aciz yasa koyucular.
İstemiyorum yaşamı vatandaşların hayatlarını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayan kolluk kuvvetleri.

Zamanında gelmeyen böyle adaletin ben içine ederim arkadaş!

Şimdi polis mi koruyacak benim sevdiklerimi kaçırılmaktan, öldürülmekten, domuz bağıyla bağlanıp vahşice katledilmekten? Tıpkı daha önce işe yaradıkları gibi değil mi?

Ona buna padişahım çok yaşa demeden, partizanlık yapmadan önce bir daha düşünün bence.

A ton étoile

Bugüne kadar denk geldiğim birkaç Fransız içki içerken "a ton etoile" diyerek kadeh kaldırıyorlardı. Açıkçası o günlerde merak etmeme rağmen pek samimi olmadığım o insanlara bunun ne anlama geldiğini sormamıştım.

Uzunca bir unutmuşluğun üzerinden geçen onca zamanın ardından, merakımı tekrar canlandıran, çok sevdiğim bir arkadaşımın bu parçayı profilinde paylaşmasıydı. O gün şarkının sonunda geçen ünlü Zapatist Subcommandante Marcos'a varıncaya kadar birçok konuyu araştırmıştım. Doğumgünümden yalnızca bir gün önceydi ve akşamın nasıl olduğunu anlayamamıştım bile. Bir sonraki gün ise bugüne değin en çok eğlendiğim doğumgünüm olarak hafızama da kazınacaktı...

"Yıldızına" anlamına geliyordu bu deyiş ve sıradan bir chin-chin ya da şerefe gibi kadeh tokuşturma deyişi değildi. 

Bazen bir arkadaş ya da bir sevgili ölür; ki şarkıyı yazan kişi, uğruna bu şarkıyı yazdığı sevgilisini yaklaşık iki sene sonra kendi elleriyle öldürmüştür, onu tanıyan diğer insanlar bir araya gelirler ve onun için kadehi havaya kaldırırlar... Artık ölmüştür andıkları kişi ve gökyüzünde bir yerlerde bir yıldız gibi onları izliyordur. İşte o an tüm kadehler onun için havada buluşur. 

A Ton Etoile.. 

Keyifle dinleyin..




5 Oca 2011

Nothing is Unchangeable

Karl Marx, 1871'de Üçüncü Cumhuriyet Fransasında iki ay iktidar olmuş Paris Komünü'nü yorumlarken, "tarihte kimi zaman yirmi yılda gerçekleşmeyen toplumsal dönüşümlerin yirmi günde gerçekleştiğini" ve bu anlamda tarihin seyrinin de yön değiştirebildiğini öne sürer.

Zaten hepimizin hayatı da böyle değil midir? Bir sarsıntı bir deprem gelir alır bizi ve bir bakarız artık eskisi gibi kalan hemen hiçbir şey kalmamıştır. Devrimlerin ana unsurlarının da insanlar olduğunu varsayarak, tarihin de insanların da değişmek için 20 güne ihtiyaçları olduğu gibi bir genelleme yapamayız tabi ki, bundan ziyade gerçek, insanların değişmek için fırsatlara ihtiyaç duymalarıdır ve değişim vakti gelip çattığında kendilerini değiştireceğe karşı gösterecekleri atalet tarihin ya da insanların ne ölçüde değişeceğini sonuç olarak bizlere gösterir.

Demem odur ki; değişmeyen tek şey değişimin bizzat kendisidir.
Öldüğümüz gün ise ruhen bu dünyayı terkettiğimiz an değil, artık değişime ayak uyduramayıp kabuğumuza çekildiğimiz andır.

Ölmeyenlere!

Ya olduğun gibi görün...

Merhabalar,

Kısa bir süredir yazıyorum bildiğiniz üzere.. Yazmaktaki amacım ne hayatımı birilerinin gözlerinin içine sokmak, ne de kendime yazar dedirtip, vaay be sen neymişsin dedirtmek. Çok güzel yazan insanlar, arkadaşlarım, sevdiklerim, tanımadıklarım ve hatta sevmediklerim var. Onları okuyorum, mümkün olduğunca, elimden geldiğince. Eş değerde sayılmak, iki günlük emekle kendime yazar dedirtmek gibi bir derdim ise zaten yok ve olmaz da.. Yazmak sadece rahatlamama yol açıyor; rahatlıyor içimde tutmuyorum. Kendinizden de bilirsiniz bir insanın mutlaka atıp kurtulması gereken sözlerin, düşüncelerin atılmadığı durumlarda kendisini ne kadar kötü hissedebileceğini. Atın ve kurtulun arkadaşlarım, işe yarıyor.

Yeri geliyor kendi hayatımdan bir anıyı paylaşıyor ya da hayatımın bir bölümünü de olsa güzel yapan arkadaşlarıma dostlarıma teşekkür ediyorum, ayrıca bunu yapmayı da sürdüreceğim çünkü bu hayat tek başına çekilmez, çekilmemeli, çekilmeyecek kadar da kıymetli; bunu dün akşam dostlarla birlikte bir kez daha anlamış bulunuyorum. Ben güçlüysem, beni güçlü yapan temel etmenlerden bir tanesi de arkadaşlarım ve dostlarımdır...

Kişinin vicdan muhasebesi yaptığı zamanlar vardır ve ansızın gelir, yapmak istememeniz yalnızca süreci uzatır ve ızdırap verir size; en iyisi en doğru zamanda en çabuk şekilde halletmektir bu işi. Böyle günlerden birinde daha sizlerleyim ve son günlerde sıklıkla kullandığım bir terim olan brain flushing'i gerçekliyorum...

Tembellik aptalların tatilidir ve hiç bir zaman bitmez sözü geliyor aklıma Einsteindan. Evet bugün çalışıyorum ve evdeyim..
Sonra bir huzur kaplıyor içimi ve dizeleri ağzımdan dökülmeye başlıyor.. Ya olduğun gibi...

Keyifle okuyun.

Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergâhımız, umitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde 
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
Gece esen ve suçsuzların ahına karışan 
Yüz rüzgarı olmak isterdim...

Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap... 

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...

Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır...
İnsan vardır, değerlidir dertler içinde;
İnsan vardır, hayır yok Dünyaya gelişinde
Ne büyük yanılgı, ne büyük aldanıştır
"İnsan" diye anılmasının her ikisinin de...

Bedenimiz tıpkı değirmene benziyor. O değirmen ki, Aşktan akan sudan döner.

Kötü havalarda insan Dosta aç olur,
Bir araya gelse, Dost Dosta ilaç olur ,
Bahçede güller tek tek bir şeye benzemez,
Öbek öbek olunca, Bahara taç olur

Aşk yüreğinde köpük köpük kan döner. Köpük degil O . Köpük üstünde Can döner

Sevgide güneş gibi ol
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol
Hataları örtmede gece gibi ol
Tevazuda toprak gibi ol
Öfkede ölü gibi ol
Her ne olursan ol

YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Köpeklerin dudakları değdi diye deniz kirlenmez 

MEVLANA

3 Oca 2011

Ocakta ne başkaydı yau?

Ocakta güzel olan şeyler, size söylüyorum, hadi çıkın ortaya.
Ben geldim.
muck

2 Oca 2011

Kütüphaneler

Oturduğunuz semtte size en yakın kütüphane nerede?  İçinde hangi kaynaklar var?
Bunlar genellikle cevabı bilinmeyen sorulardır.
Kütüphanelerimiz halka uzaktır. Yaklaştırmak gerekir.
Bu amaçla Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi, aydınlatıcı bir çalışma yaptı.
Dernek, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ile işbirliği yaparak “İstanbul Kütüphaneleri Portalı” hazırladı: 

Dernek yöneticilerinden Ümran Kandemir amaçlarını anlatıyor:
“Hazırladığımız portal sayesinde İstanbullular, kendilerine en yakın kütüphaneleri bulabilecek, çalışma saatleri ve iletişim bilgilerine ulaşabilecek, o kütüphanede hangi kaynakların var olduğunu kataloglarına erişerek öğrenebilecekler...”
İstanbul’da irili ufaklı 300 kütüphane var. Sadece İstiklal Caddesi’nde kapısından içeri girip saatlerce çalışabileceğiniz 10’un üzerinde kütüphane sıralanıyor. Diyeceğimiz... Eğer ziyarete niyetliyseniz  yakınınızda mutlaka bir kütüphane bulunuyordur. Portalı ziyaret ediniz...
 2 Ocak 2011
Melih Aşık

1 Oca 2011

Özlüyorum Be Güzelim

Sen ki insanın nefesini keser, yeşilinle büyüler, bira ve viskinle anlatılması zor hazlar yaşatırsın..

İnsanlarının güzelliği yüzlerine vurmuştur ve benim gibi yabancılara yardım etmek için birbiriyle yarışabilirler..

İlk adımımı attığımda bir kontörlü hatta ihtiyacım olmuştu, gidip bir dükkanda zar zor meramımı anlatıp ardından görevliye rezalet İngilizcem için kusura bakmamasını söylemiştim.. "Benim İngilizcemden daha iyi bir İngilizce konuşuyorsun, devam et kendini geliştirmeye" demişti.. Hatırladıkça gülerim...

Bizim memlekette de vardır doğal güzellik, hatta çok daha fazlası vardır; burdaki fark İrlandalıların geçmişlerine ve doğal güzelliklerine duydukları saygıdan gelir. Milli Park içine villa yaptıran Berlusconi gibi değil ya da yetimin hakkını etrafındakilere peşkeş çekenler..

Milli Parka gelmeden bir tampon bölge görürsününüz, oradan itibaren bırakın ev yapmayı, sigara yakmanız bile yasaktır.. Özlüyorum be güzelim...

17 Martta St.Patrick's günü törenlerinde insanları daha bir anlarsınız, eğlenmeyi ne kadar sevdiklerini..

Kelimelerle anlatması zor, sadece bir sene yaşadığın yabancı bir ülkeye bu kadar sevgi duymak, ikinci vatan gibi hissetmek..

Yollarımız bir gün yine kesişecek bundan eminim fakat bunun bir tatil mi eğitim için mi ya da çalışmak için mi olacağını bekleyerek görücez.. Tek bir gerçek var ki: Özlüyorum be güzelim..

Temple Barda elalemin yabancılarıyla muhabbet etmeyi özledim, hiç beklemediğin bir anda etrafını saran bir grubun içine düşersin ve tüm geceyi onlarla muhabbet ederek geçirirsin.. Kendi memleketimde yapması zor değil mi biraz? Orda mümkün..

Güzel insanlarla yaşamak istiyorum, komplekslerinden arınmış; yeri geldiğinde konuşmaya gerek kalmaksızın gözlerle anlaşabileceğim..


En kısa zamanda buluşabilmek ümidiyle..